Loading...

Balkan Savaşları

Osmanlı Devleti, savaştan birkaç ay önce 1912’nin yaz aylarında bile, Rumeli’nin birçok şehrinde okullar inşa ediyor, eserleri tamir ediyor, bölgeye yatırıma devam ediyordu.  Osmanlı idaresi Üsküp, Manastır, Selanik kısaca bütün Rumeli’yi kaybedeceklerini asla düşünmüyordu.  Balkan Harbi Osmanlı için bir kırılma noktası adeta sonun başlangıcı olmuştu.  1912 baharında varılan antlaşmalar Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki nihai kaderini belirledi.  Buna göre Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ, “Rus diplomat ajanlarının etkin gayretleriyle”, Osmanlı Avrupa’sının parçalanmasına karar verdiler.  Balkanlı müttefikler, ele geçirecekleri toprakların aralarında nasıl bölüşüleceği üzerinde uzlaşamamışlardı ama öncelikle Osmanlı’nın Avrupa’dan sökülüp atılması konusunda birleştiler ve Osmanlı topraklarının paylaşılmasını sonraya bıraktılar.  8 Ekim 1912’de, Karadağ savaş ilan ederek Osmanlı İmparatorluğu topraklarına saldırdı.  Arkasından diğer Balkan ülkeleri de aynı yola başvurdular.

 

Balkan Savaşları, yörenin köylü ve kentli Müslümanları üzerindeki etkisi bakımından, 1877-1878 Rus-Türk savaşlarına çok benzerlik gösterdi.  Her iki savaşta da karşılaştıkları katliam ırza geçmeler ve soygunculuk, Türkler ile diğer Müslümanları yurtlarından kopartıp Osmanlı’nın elinde kalan topraklara çekilmeye zorladı.  Bölgedeki Müslüman nüfusu, her iki savaşın sonunda katliam, açlık, hastalık ve göç gibi nedenlerden dolayı çok azaldı; onların topraklarında nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olan devletler kuruldu.

 

Müslümanları öldürüp onları kaçmaya zorlayanların amacının, Balkanlardan “Türk izini silmek” olduğu belli oluyordu.  Balkan Hristiyanları bir yandan henüz kısmen özümsedikleri milliyetçilik fikrinden esinlenerek diğer yandan Müslümanların topraklarını ve mal varlıklarını ele geçirmek arzusu ile yerlerinden kaçan Müslüman mültecilerin geri dönmemesini ve yerinde kalanların da gitmesini sağlayacak siyasi eylemler peşinde koştular.  Bu eylemlerin en başarılıları, Müslüman evlerinin yıkılmasıyla yiyecek ve tarım hayvanlarının çalınması oldu, çünkü köylerde yaşayan Müslümanların sağ kalmalarına müsaade edilse bile canlı cansız tüm malları ellerinden alınıp evleri yıkılınca, yiyecek ve barınak bulmak amacıyla yollara düşmeye zorlanıyorlardı.  Hem komitacılar hem de düzenli ordu askerleri yıkım için kullanıldılar.  Hızla zafere koşarken bile, bazı Hristiyan orduları, yakındaki tüm Müslüman köylerini yerle bir etmeye zaman ayırdılar.  Daha da sıklıkla yıkım işi, düzenli orduya eşlik eden çetecilere havale edildi.  Kavala’daki İngiliz Konsolos Yardımcısı Young Bax Ironside’a 21 Aralık 1912 ‘de Kavala’dan yolladığı raporunda Bulgar ordusundan şöyle söz etmişti: “İşgal ordusunun güzergâhı, 80 millik mesafe içinde bıraktıkları harabeye dönmüş köylerden belli oluyor.”

Herbert F. Baldwin, Trakya’da Bir Savaş Fotoğrafçısı, S. 67.