Loading...

Ermenilerin Tatar Dedikleri Türklere Yaptıkları Katliamlar

Prof. (Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün’den Alıntılanmıştır)

 

Ermenilerle Türklerin yüzyıllarca bir arada yaşadığı yerlerde, aralarında muhafaza edilmekte olan eğreti barış en sonunda 1905’te tamamen koptu.  Rus Hükümetinin 1905’te Japonya’ya yenilmesinin ardından, Kafkasya’da ve Rusya’nın diğer bölgelerinde açık isyanlar ve grevler başladı.  İsyanın başlamasıyla, Kafkasya’da ihtilalin merkezi olan petrol limanı Bakû, Ermenilerle Türkler arasındaki etnik mücadeleyle oyalanmaya başladı.

 

Firuz Kazemzadeh 1951’de New York’da basılan The Struggle for Transcaucasia kitabında s. 16-19’da şöyle demiştir; “Rus yöneticileri Ermeni-Azeri sürtüşmelerinde kaypakça davrandılar.  Kan dökümünü önleyecek güçleri vardı, fakat onun yerine her iki topluluğun arasında süregelen anlaşmazlığa arabuluculuk yapmaktan kaçındılar.”    Şubat 1905’te, İngiltere Konsolosu Stevens, Bakû’de “ciddi ırkçı kavgalar” olduğunu ve 900 Ermeni ile 700 Müslümanın öldüğünü rapor etti.  (F.O. 65-1714, No. 7) Mart’ta ise, “şehrin bazı bölgelerinde Ermenilerle Tartarlar arasında adeta meydan muharebeleri” sürdüğünü bildirip (F.O. 65-1714, No. 9), bu olayların tümüni bir kez daha “ırkçı nefretin” sonucu olarak izah etti (F.O. 65-1714, No. 15).

 

Musa Qasımlı, Kafkaslarda Ermeni Sorunu, S. 101.

 

Toplumlar arası savaş sadece şehirlerle kısıtlı kalmadı.  Ermeniler ile Türkler birbirlerini Erivan ilinin güneyinde de katlediyorlardı.  Mayıs ayında Nahçıvan’da, yüzlerce kişi öldürülmüştü.  Haziran 1905’e gelindiğinde, Ermenilerle Müslümanlar birbirlerini yüksek sayılarda öldürüyorlardı.  Stevens’ın Landsdowne’a Batum’dan 20 Haziran 1905’de bildirdiğine göre:

Nahçıvan, Erivan ile bu iki kentin civarındaki köylerde Ermeni ve Tartar katliamları son birkaç gün içinde çok korkutucu boyutlara ulaştı.  Üzülerek belirtmeliyim ki, birbirlerini parçalamaya ahdetmiş bulunan taraflar karşı tarafa “mümkün olan en büyük zayiatı vermeye çalışıyorlar; bazı bölgelerde köyler kundakçılıkla tamamen yerlebir edildi.

 

(F.O. 65-1714, No. 43), Stevens’dan Landsdowne’a, Batum, 12 Eylül 1905.  Konsolos P. Stevens Tartarlar diye bahsettiği kişilere hiç de dostane duygular beslemiyordu.  Her ne kadar, olayları doğru rapor etmeye çalıştıysa da devamlı Ermenilerin davasından yanaydı.  Örneğin, “Onların [‘Ermeni ırkı’ diye bahsettiklerinin] entelektüelliğinin üstünlüğü, kıymet bilirliği, rekabet tanımaz şekilde ispatlanmıştır ki, Tartarlar hiçbir zaman onlara yetişmeyi başaramaz” (aynı belgeden):

 

Toplumlar arası savaş sadece şehirlerle kısıtlı kalmadı.Ermeniler ile Türkler birbirlerini Erivan ilinin güneyinde de katlediyorlardı.Mayıs ayında Nahçıvan’da, yüzlerce kişi öldürülmüştü.Haziran 1905’e gelindiğinde, Ermenilerle Müslümanlar birbirlerini yüksek sayılarda öldürüyorlardı.

 

2 Eylül’de Bakû’de, Ermenilerle Türkler arasında yeniden ciddi kavgalar başladı ve ertesi gün, Bakû petrol sahalarını da kapsamı içine aldı.  Fakat bu ikinci kavgada, Rusların böl ve yönet yöntemi işe yaramadı.  Kavga Ermeni-Müslüman düşmanlığından kaynaklanmış olsa bile, çabucak Rus işçilerinin ön saflarında yer aldığı açık bir isyana dönüştü. 

 

Hardy’nin Landsdowne’a St. Petersburg’dan bildirdiğine gore “Kavgalar, Ermeni askerlerin bir Müslüman’ı öldürmesi ve saygı duyulan bir Müslüman’a, Ermenilerin sokakta saldırmasıyla başlamış görünüyor.” Olayların cereyan ettiği Bakû’den rapor eden İngiltere Konsolos yardımcısı A. E. Ranald McDonell’in “15-31 Ekim 1905’te Bakû’deki durum hakkında raporu”nda, Müslümanların çoğu isyanda etkin rol oynamadılar ve “toplum genelinde, pasif seyirci olarak kalmayı yeğlediler” deyip, Müslümanların çatışmalara yürekten katılması halinde, hiçbir Ermeni’nin sağ kalmayacağını belirtmişti.

 

Konsolos Stevens’a göre “275 Tartar, 150 Rus, 95 Ermeni ve hemen hemen 100 asker öldürülmüştü,” fakat bu sayılar muhtemelen tüm ölü sayılarının sadece küçük bir kısmıydı.  Yeniden asayişi sağlamak için Rus askerleri gönderildiğinde, kanlı bir baskına giriştiler.  Bekleneceği gibi ve Stevens’ın Landsdowne’a belirttiği şekilde, onların hücumundan en büyük zararı Müslüman köyleri gördü.

 

 

1926 yılında Ermenistan'da 500.000 olan Türk nüfusun bugün en az

1.500.000 olması gerekirdi. Hâlbuki Ermenistan'da hiç Türk yaşamamaktadır.

Peki bu 1.500.000 Türk'e ne oldu?

 

Ermenilerin katlettiği Türk köylüleri...

 

“Ermeniler Türkleri Öldürüyorlar”

 

Manitoba Free Press, 22/01/1916

 

Yukarıdaki Amerikan gazetesi, Güney Kafkasya’daki 22 OCak’ta Elizavetpol’den aldığı habere dayanarak şöyle yazmış:

“Ağdam’dan bir kuryenin getirdiği habere göre, görevliler muhasara altında aç bi-ilaç kalmış olan Güney Kafkasya’daki Suşa Müslümanlarına yardım konvoyu göndermeye çalışıyor.  Daha once üç kez yapılan yardım heyeti göndermek gayretleri, dağ geçitlerini tutan Ermeniler tarafından önlendi.  Ağdam’ın çevresi, yaralılara, kadınlara veya çocuklara zırnık vermeyip onlara eziyet etmekte olan Ermeni ve diğerleri tarafından kuşatılmış vaziyette.  Müslümanlar, kutsal Karapirin tapınağına yapılan saldırıdan galeyana gelmiş vaziyetteler. Ermeni saldırganlar güçlü bir çarpışma sonrasında, 50 ölüyle yaralıları bırakarak kaçtılar.

 

Ermeniler Türklere ve Azeri Türklere saldırdı…”

 

Daily Northwestern, 12/10/1920

12 Ekim 1920 tarihli gazete haberi: Çarpışmanın nedeni, Ermenilerle Müslümanların çıkarlarının henüz bağdaştırılmamış olması…

 

 

Leonard Ramsden Hartill’in 1928’de Indianapolis’de yayınlanan Men are Like That (İnsanlar Böyledir İşte) kitabında, Ohanus Appressian’ın Amerikalı Hartill’e anlattığı, Kafkasya’daki 1905-1921 savaş yılları anılarının hikâyesine yer vermiştir.  Hartill’in Appressian’ın hikâyesine çeki düzen verdiğine şüphe yok ise de detaylar ve bilhassa Tatarlara karşı duyduğu ön yargılar Appressian’ın yaşındaki Ermenilerden beklenen biçimde olduğu için, bunları bir Amerikalının uydurmuş olması imkânsızdır.  Apresyan’ın bazı anlatımları o kadar gerçekçidir ki, düzmece olması imkânsız.  Örneğin, Kars kalesinin Türklerin eline geçişini o kadar isabetli anlatmıştır ki, Ermenilerin yıldırım hızıyla geri çekildiği ancak yakın zamandaki taze bulguların ışığında tarihçiler tarafından doğruluğu kabul edilmiş bir olaydır.  Eğer Hartill o zamanlar kendisine sunulan edebi kaynakları kullansaydı, çok farklı bir anlatımla, şehrin Ermeniler tarafından kahramanca savunulduğunu yazardı.  Bu kitapta s. 20-21’de yeralan aşağıdaki söylev o zamanın davranışlarının tipik bir anlatımıydı:

 

Bir saat sonra köyde yayılan söylentiye göre, geri dönerlerken köy dışındaki tenha yerde bir Ermeni kadınla çocuğuna rastlayan Tartarlar, çocuğu öldürüp kadını beraberlerinde alıp götürmüşlerdi.  Bunu duyan bizimkiler (yani Ermeniler) galeyana geldiler ve intikam için bizim Tartar komşularımıza saldırmaya kalkıştılar.  Kazak askerleri, gündüz vaktinde bu tür misillemelere müsaade etmezlerdi.  Fakat gece olduğunda farklı davrandılar.  6 Kazak askeri bir Ermeni evine girerek yiyecek istediler, kendilerine ekmek ve çay verildi.  Onlar da sohbet ettiler ve köyümüzün ileri gelenlerini çağırtıp onlara “gündüz vakti biz görev başında olduğumuz için sizin Tartarlara hücum etmenize müsaade edemeyiz, fakat şu anda görevde değil, bu evde olduğumuza göre, sizin ne yaptığınızın farkına varmamış olacağız” dediler.  Bizim adamlarımız da silah takıp, topluca şehrin Tartar mahallesine doğru ilerlediler.  Tartarlar başlarına gelecekleri tahmin edip büyük korku içinde evlerine çekilip kapılarını sürgülemişlerdi ve evlerde hiçbir ışık yoktu.  Bizimkiler kapıları tokmakladılar, fakat hiçbir cevap alamadılar.  Bunun üzerine bizimkiler kapıları kırıp içeri daldılar ve sabaha kadar, en son Tartarı da katledene kadar kıyıma devam ettiler.   Korkunç gece boyunca, bizimkilerin vahşi naralarıyla zavallı mağdurların ıstıraplı feryatlarının kulaklarımı yırtmasına mâni olamadan, korku içinde evde saklandım (bunları anlatan, olay sırasında küçük bir çocuktu).  Sabah olduğunda iş bitmişti.