Loading...

Önsöz

İnsanlık suçunun teşhisinin konulması ve cezalandırılması, tarafsız olarak, her millet ve dinden kişilere eşit davranılarak, âdil yargılama sonucunda karara bağlanmalıdır. Her suçta olduğu gibi: suçu sabit görülene kadar herkes masumdur ve suçalananların kendisini savunma hakkı meşrudur. Gerçekleri her yönden incelemeden, kendi sabit fikrini haklı çıkarmak önyargısıyla harekete geçen kimselerin, bireysel hikâyelerden genellemeye giderek kendilerine taraftar toplama çalışmasına da propaganda denir.

1915’teki olayların, kulaktan duyma hikâyelerle, sanki Ermenilerin mağduriyeti için kasten yürürlüğe konulduğu varsayımıyla, Türklerin suçlanması haksızlıktır! Karşıt fikir sunanların tehdit edilmesi, sanki ispat edilmiş bir soykırım suçu varmış ve adlî kararla sabitlenmiş gibi, “soykırımı inkâr” adı altında, Türklerin kendilerini savunma hakkının gasp edilmesi haksızlıktır! Hem savcı hem hâkim gibi davranan kişilerin, önyargıları karar yerine geçemez!

Masum Türk halkını mağdur eden terörist PKK örgütüne ‘özgürlük mücadelecisi’, Fransız halkını mağdur eden Işid teröristine ise ‘terör savaşçısı’ denilmesi, nasıl ki ırkçı tarafgirlik olarak algılanıyorsa, 1915 yılında hüküm süren Birinci Dünya Savaşı şartlarında (çoğu Ermeniler tarafından) katledilen Müslüman Türkler de aynı Hristiyan Ermenilerin kollandığı kadar ilgiyi hak etmektedir. Aksi takdirde, dünya barışının ve insanlığın geleceğinden ümit beslenemez.

Örnek-1: Irak’taki Türkmen halkın korkup yurtlarından kaçması için Türkmen önderlerini katleden PKK ve PYD örgütlerine özgürlük savaşçısı muamelesi yapan medeni(!) Batı’lı devletler, 13 Kasım 2015 tarihinde Paris halkı teröristlerin kurbanı olduğunda, derhal ‘terör savaşçıları’ ile acımasızca mücadele edeceklerini bildirdiler.

Örnek-2: Ermeni ASALA teröristleri Türkiye’yi temsil eden Büyükelçiler ile elçilik mensuplarını 1973-1986 arasında dünya başkentlerinde, sadece Türk oldukları için kurşunlarken, hiçbir kınama veya önleyici tedbir almayan ülkeler, ancak Orly hava alanında Fransız vatandaşları da zarar görünce karşı görüş belirttiler. Bu tür çifte standardın hoş görülmesi beklenemez!

Aynı şekilde Ermenilerin taraf oldukları 1. Dünya Savaşı (1914-1918) sonundaki kayıpları, o olaylardan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyetinden tazmin edilmeye kalkılırsa, masum Türk halkının 1912-1913 yıllarında, Balkanlardan ve Kafkaslardan sürülmesi görmezden gelinemez. Bu konular tarihî veriler ışığında tarafsız ve adil şekilde incelenmeyi hak ediyor.

Mağdurlar Hristiyan ise ‘soykırım mağduru’ teşhisi koyup, Müslüman ise: ‘az bile eziyet edilmiş’ anlayışı ile dünya bir yere varamaz!