(Prof. Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün’den özetlemeye devam ediyoruz.)
Tarihçi George Finlay 1861’deki kitabı History of the Greek Revolution, S. 179-186’da Yunan isyanını şöyle özetlemişti:
Yunan isyanı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı 1821 Mart ayında, Osmanlı devletinin bazı görevlileri ve özellikle vergi memurlarının katledilmesiyle başladı. Bunu Nisan ayında, Yunanistan’ın güneyindeki Mora’da yaşayan Türklere yapılan genel saldırılar izledi. Yunanlı eşkıyalar ve köylüler bulabildikleri Türklerin hepsini katlettiler. Türk ve Arnavut olan Osmanlı askerleri pusuya düşürülerek öldürüldü. Kalavyrta ve Kalamata’da yaşayan Müslüman halk gibi, bazıları Yunanlıların kendilerini sağ bırakacağı vaadine kanarak teslim olmuşlardı. Ama onlar da öldürüldüler. Laconia Türkleri gibi, birçokları da kaçarken yollarda katliama uğradılar.
Sayfa 187’den naklen:
Bu sırada yarımadanın her köşesinde, Hristiyan halk Müslüman halka saldırıp onları canice öldürmüştü. Çaresiz şekilde kalelere kaçanların geri dönme ümidini kırmak için, Müslümanların konakları ve bağ evleri yakılmış, malları harap edilmişti. 1821 yılında, 26 Mart’tan Nisan 22’ye rastlayan Paskalya yortusuna kadar geçen sürede, on beş binden fazla [Müslüman] cana merhametsizce kıyıldığı ve Türklere ait üç bin kadar bağ eviyle yerleşim biriminin de yerle bir edildiği sanılıyor.
Sayfa 172’den naklen:
1821 Nisan ayında Yunan Yarımadasının her tarafına yayılmış, tarımla uğraşan yirmi binin üzerinde Müslüman insan yaşamaktaydı. İki ay geçmeden bunların çoğunluğu kadın çocuk demeden acımasızca ve pişmanlık duyulmadan vahşice katledilmişti. Şimdi bile yoldan geçen seyyahlara taş kümelerini gösterip, “İşte şurada Ali Ağa’nın konağı vardı ve biz onunla birlikte ailesiyle hizmetkârlarını burada kestik” deyip; bir gün bu yaptıklarından ötürü kindar bir öfkeyle karşılaşacağını hiç düşünmeden, bir zamanlar Ali Ağa’ya ait olan tarlaları sakince sürmeye koyulan yaşlı adamlara rastlarsınız. İşlenen suç bir ulusa aitti ve doğurduğu huzur bozucu sonuçlar ne olursa olsun, telafi etmesi o ulusa ait bir davranış biçimi olarak o ulusun vicdanında yer etmeliydi.
W. Alison Phillips 1897’deki kitabı The War of Greek Independence 1821 to 1833 {1821’den 1833’e Yunan Bağımsızlık Savaşı}, s. 48 de Türklere ölüm” sloganının ardındaki derin hissiyat şöyle anlatılır:
... Nisan ayında isyan yaygınlaşmıştı. Sanki bir yerden işaret almış gibi köylüler birden her tarafta ayaklandılar ve ellerine geçirdikleri tüm Türkleri çocuk, kadın, erkek ayırt etmeden katlettiler. Ağızdan ağza dolaşan “Mora’da hiç Türk kalmasın; hatta tüm dünya’dan silinsinler” şarkısı, bir yok etme savaşının başlangıcını haber verdi. Mora’daki Müslüman sayısının 25.000 olduğu sanılıyordu. İsyanın başlamasından sonraki üç hafta içinde şehirlere kaçabilen birkaç kişi haricinde hiç Müslüman kalmamıştı.
Tripolitza’daki katliamı ise, sayfa 60-61’de şöyle anlatır:
Perişan [Türk] halk, üç gün süreyle vahşi haydutların hırs ve zulmüne maruz bırakıldılar. Yaşına ve cinsiyetine bakılmadan hepsi katledildi. Öldürülmeden önce kadın ve çocuklara işkence yapılmıştı. Katliam o kadar mahşeriydi ki, [çete lideri] Kolokotrones’in kendi anlatımına göre; kasabaya girdiğinde, hisar kapısından itibaren atının nalları toprağa değmedi. Onun zafer yolu, halı gibi insan cesetleriyle kaplanmıştı. İki günün sonunda, sağ kalabilen feci haldeki 2.000 kadar her yaş ve cinsiyetten Müslüman, bilhassa kadın ve çocuklar merhametsizce toplanıp, yakındaki bir dağdan uçuruma yuvarlandı ve orada sığır gibi parçalandılar.
C. M. Woodhouse, The Greek War of Independence: Its Historical Setting, 1952 Kitabının S. 77’den özetlersek: Yunanistan’daki Türklerin ölümü, savaş zayiatı değildi. Yunan çetelerinin eline geçen tüm Türkler, kadın ve çocuklar dâhil öldürülmüşlerdi. Tek istisna köle olarak alıkonan birkaç kadın ve kızdan ibaretti. Bazen savaş sarhoşluğu içinde ve eski efendilerin düştüğünü görmek arzusuyla, Türkler derhal öldürülmüşlerdi ama katliamların çoğu planlı ve serinkanlılıkla işlenmişti. Şehir ve kasabaların tüm Türk nüfusu toplanıp şehir dışına yürütülmüş ve kuytu yerlerde boğazlanmışlardı.