Loading...

Soykırımda Kasıt ve Neden Aranır

Bir grup insanın bir din, ırk mensubu olduğu için yok edilmesine soykırım denir.  Balkanlardan sürülen Türkler gerçekten Türk ve Müslüman oldukları için asırlardır ekip biçtikleri topraklarından sürüldüler veya yok edilmek tehlikesi karşısında sahibi oldukları evlerini yurtlarını geride bırakıp kendi gayretleriyle kaçtılar.  Oraların yerli halkında, Türklerin geride kalan mallarını gasp etmek arzusu da vardı.  Buna mukabil Ermeniler, sadece Birinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Rus ordularıyla iş birliği ettikleri için, asayişi tehdit ettikleri bölgelerden uzaklaştırıldılar.  Ama yine de o zamanki Osmanlı sınırları dahilindeki bölgelere sevk edildiler, ülke dışına değil.  Yani Osmanlı topraklarından dışarı kovulmadılar!  Hem de yanlarına onları korumakla görevli askerler tayin edilerek!  Ağır savaş şartlarında yeterli sayıda asker bulunamamış olabilir veya yöneticilerin tüm iyi niyetine rağmen bazı aksaklıklar türemiş olabilir.  Bütün bunlar, işgalci Rus askerlerine yardım ve yataklık yapan Ermenilerin savaş bölgesinden uzaklaştırmasının Ermeni halkını topyekûn yok etmek niyetiyle alındığı sonucunu doğurmaz.  Zaten, hükümet yetkilileri geçici bir göç kararı almışlar.

 

Soykırım suçunda kasıt aranır: Türk yöneticilerinin Ermenileri yok etmek kastı olsaydı, İstanbul’da veya İzmir’de yaşayanlara dokunmayıp, sadece silah depolayıp işgalci düşman askerlerine yardım ve yataklık edenleri mi savaş bölgesinden uzaklaştırırlardı?  İttihat ve Terakki Hükümeti tehcir edilenlere karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen görevlileri henüz harp bitmeden, 1916 baharında hâkim karşısına çıkartıp, suçu sabit görülenleri cezalandırmıştır.  Benzer bir mahkemeyi Nazi Hükümetinde görebildiniz mi?  Veya Bulagristan’da, Yunanistan’da veya Rusya’da, Türklere cefa çektirenlere müdahale edildi mi?  Veya Azerbaycan Türklerini katledenlere karşı Ermenistan Cumhuriyetinde?  Veya Türk eçileri katleden Ermeni suikastçılara?  Tersine, onlar vatan kahramanı muamelesi görmekteler...

 

Aynı şekilde, halk arasında bazı fırsatçıların türemiş olması da Türk ulusunun topyekûn suçlanmasını haklı göstermez.  Aslında, bu tür genellemede bulunanların kendileri ırkçı nefret suçu işlemektedirler.

 

Yoksa aynı toprakları yurdu bilmiş insanlar kendi varlıkları için mücadeleye mi girmişlerdi?  Osmanlı yöneticilerinin veya hükümetinin isyancıları kontrol altında tutmak istedikleri malûm, ama masum halka eziyet etmeyi amaç edindikleri hiçbir şekilde söylenemez.

 

Ermenilerin çektiği cefa, ancak o zamanın şartlarından soyutlanarak günümüzün refah ortamında yer almış olaylar gibi anlatıldığında ve sadece Ermeniler azap çekmiş olsaydı, mağduriyet olarak görülebilirdi.  Halbuki, Ermeni isyancıların Türkleri katlettiği gibi, o yıllardaki savaş şartlarının yarattığı kıtlık ve bulaşıcı hastalıklardan Türkler de çok azap çekmiştir.  Muhtemelen Ermenilerin tarihî olayların tümünün incelenmesinden kaçınması bundan kaynaklanıyor.  O yıllardaki Taşnak ve Ermeni Federasyonu liderleri önderliğinde, silahlanan Ermeni çetelerin katlettiği masum Müslümanları gözardı etmek büyük haksızlıktır, ama başka türlü kendilerini masum gösteremiyorlar.  Neymiş efendim: Ermenilerin sevki için ayırılan tren kapasitesinin dört katı doluymuş.  “O yıllarda, kaç tane tren vardı?” diye sorulması lazım.

 

Prof. Justin McCarthy’nin Turks and Armenians, sayfa 119’da belirttiği gibi:

Eğer birisi modern zamanımızda sıklıkla duyulan Ermeni haykırmaları gibi, Ermenilerin sadece kendilerini savunmakta olduğu görüşünü belirtecek olursa, ilk saldırıları neden Ermenilerin gerçekleştirdiğini nasıl izah edecektir?  Van’ın Saray ilçesi yakınındaki çok başarılı Ermeni eylemleri gibi isyan saldırıları, Rus savaş planının bir parçası haricinde nasıl izah edilebilir?  Saray bölgesinde, toplam nüfusun sadece %4’ünü teşkil eden, çok küçük bir Ermeni nüfusu mevcuttu.  Eğer kendilerini korumak ihtiyacı doğmuş olsa, savaş öncesindeki Taşnak planında öngörüldüğü üzere, onları Ermeni nüfusunun yüksek olduğu yerlere nakletmek en iyi savunma olurdu.  Fakat Saray bölgesi stratejik bakımdan önem arz etmekteydi.  Orası, İran’daki Rus ordusuyla Osmanlı ordularının arasındaki Kotur geçidini koruyordu.  Ermeni savaşçıları başka bölgelerden buraya nakledilerek, Kotur Geçidini savunan Osmanlı askerlerine arkadan saldırıp Osmanlı ordularını Van’ın Saray ilçesi yakınlarında yenilgiye uğrattılar.  Onlar kimseyi savunmuyorlardı, Ruslara yardımcı olabilmek amacıyla saldırıyorlardı.  Bu bir savunma hareketi değil, Rus yandaşı gerilla faaliyetiydi.

 

Prof. Justin McCarthy’nin Turks and Armenians, sayfa 127’de belirttiği gibi:

Van’daki ayaklanma, bütün Ermeni isyan hareketlerinin en önemlisiydi.  Bu olay, askerî açıdan Osmanlı’nın Doğu Anadolu’daki mağlubiyetinde çok büyük rol oynadı. 

 

Taşnak önderi Karekin Pastırmacıyan, Ermeni isyanının Osmanlıların mağlubiyetindeki katkısının önemini şu sözlerle betimledi:

Yerel durumu yakından bilenlerin tartışmasız kabul edeceği gerçek şudur: Eğer Van Ermenileri cesur direnmeleriyle 1915 Nisan’ında, düzenli Türk askerî taburunun bir tümeniyle binlerce Kürt’ü oyalamasalardı ve onların [Dilman’da] Halil Bey’in ordusuna katılmalarına imkân verseydi, Türklerin İran’daki Rus ordusunu ezeceği şüphe götürmez.  En azından Aras Nehri ile Bakü arasında hiçbir Rus gücü bulunmadığı için, birkaç hafta içinde Bakü’ye ulaşırlardı.  Aynı günlerde yöredeki Tartar [Türk] yerleşimciler silahlarıyla hazır vaziyette toplu hâlde saflarına katılmak için Türklerin yetişmesini bekliyorlardı.

 

Van ayaklanması, Ermenilerin başka yerlerde de Van’daki gibi davranmalarını önlemek için, Ermenileri iskân bölgelerinin dışına nakletmek tedbiri almaya Osmanlı hükümetini ikna eden ana etmendi

 

Prof. Justin McCarthy, Türkler ve Ermeniler, Sayfa 124:

Taşnak arşivlerinde araştırma yapmasına izin verilen çok az sayıdaki araştırmacıdan biri olan Dikran Kaligiyan (Sayfa 296’da), Ermenilerin silahlanmasını şu şekilde belgelemişti:

1913 yılının ilk yarısındaki Parti çalışmasının çoğu, silahlarla ilgiliydi.  Alt kademedekiler, çatışmalar çıkarsa hazırlıksız yakalanmamak için çok çalışıyorlardı.  Sivas Harput (Kharapet), Şebin Karahisar, Erzurum ve Van silah toplamakta ilerleme kaydediyordu.  Muş gibi bazı yerlerin, bu işi yapmak için kaynakları kıttı.  Savunma Heyeti, Samsun’daki ARF üyelerini, silah konusuna eğilmeleri için sıkıştırdı.  Onlara bütün diğer işlerini bırakıp, savunma gayretlerine odaklanmaları söylendi.