Manastır Vilayeti, Balkanlar genelindeki Müslüman köylerinin üstüne çöken felaketin kategorisini anlamak için iyi bir örnektir. Müslümanlar, Manastır vilayetinin toplam nüfusunun %40’tan çoğunu teşkil ediyorlardı ve en yüksek nüfusa sahip yegâne din topluluğuydular. Buna rağmen Manastır vilayetinin Müslümanlarının çoğu, Sırp ve Bulgarların istilası üzerine ya öldürülmüş ya da göçe zorlanmışlardı.
Manastır’daki İngiltere Konsolosu Greig’in Lowther’e Manastır’dan 4 Şubat 1913’de yazdığına göre:
Savaş Manastır bölgesinde büyük acılara sebep oldu. Genel kanıya göre, sadece Müslümanların yaşadığı köylerin %80’i ve karışık nüfuslu köylerin de Müslüman mahalleleri yağmalanmış, tamamen veya kısmen yerle bir edilmiş veya bu suçların hepsi birden işlenmişti. Müslümanlara Manastır’ın şu kazalarında zarar verilmiştir: Kirçevo, Florina, Serfici, Kailar, Kozhanı, Elassona, Grevena, Naseliç ve Kastorya. Hem Hristiyan hem de Müslümanlara önemli zarar verildiği rapor edilen kazalar ise: Gorçe ve Debre bölgeleridir.
İleride açılacak olan soruşturmalar, yıkımın ana suçlusunun, savaşan ordulara bağlı şekilde hareket eden düzensiz birliklerle komşu Hristiyan köylerinden gelen ganimet avcıları olduğunu muhtemelen gösterecektir.
Talan sadece Müslüman köyleriyle sınırlı kalmadı. Florina kazasında, bilhassa Soroviç, Banitsa ve Eksisou yakınlarındaki Hristiyan halk da çok kayıp verdi. Fakat şu ana kadar bilindiği kadarıyla, her yerde, tüm (Hristiyan) mültecileri barındırmaya yetecek kadar Hristiyan köyleri ayakta kaldı. Hiçbir yerden, Hristiyan köylülerin açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dair bir haber duyulmadı. Hatta birçok yerde Müslüman komşularının mallarını gasp ederek daha da zenginleştiler.
Bu rapordan anlaşıldığına göre, etrafta Müslüman mültecilerin sığınacağı hiçbir yer yoktu. Manastır’da ve başka şehirlerdeki Müslüman sığınmacılara sağlanan yardım sınırlıydı ve onların artık yaşanmaz hale gelen eski köylerinde kalmalarına da imkân yoktu. Müslümanların köylerindeki toprağı yeniden sürebilmeleri, Sırp hükümetinin biraz gayretle onlara tohum, çiftlik araç gereçleri ile hayvan temin etmesi sayesinde mümkün olabilirdi. Böyle bir yardım olası görünmüyordu.
İngiltere Konsolosu Greig’in 9 Eylül 1913 tarihinde Marling’e, Manastır’dan rapor ettiğine göre: Müslümanların hububatlarının ve en önemlisi yeniden ekebilmeleri için gerekli olan tohumlarının ellerinden alınmasının yanı sıra, hayvan sürülerinin ve evlerini örten ahşap çatının bile sökülüp alındığını yazmıştı. Sırp hükümeti ise onlara hiç yardım etmediği gibi onlardan vergi toplamakta ısrar etti.
Greig Manastır’dan Crackanthorpe’a 29 Ekim 1913’de şöyle bir rapor gönderdi:
“Buradaki Müslümanlar arasında, dikkate değer seviyede ve gittikçe artan bir ümitsizlik mevcut. Bu duygunun, bilhassa kadın ve çocuklar üzerindeki etkisi çok bariz. Kasabanın yerli halkının yanı sıra geçen sene buraya sığınmış olan mülteciler de hâlâ buradalar çünkü onların köylerini yeniden inşa etmek gayreti gösterilmedi. Tüm bunlara ilaveten, yakın zamanda harap edilen köylerden yeni mülteciler gelmeye başladı. Bunlar, geçen kış gelenlerden daha ümitsiz haldeler ve sayıları gittikçe artacak. Müftüye göre, âcil yardıma ihtiyacı olanların sayısı şimdiden 3.000’e ulaştı. Kışın yaklaşmasıyla, şimdiye kadar çatısız evlerinin yıkık duvarları arasında yazı geçirmekle yetinen insanlar da mutlaka, buraya sığınacaktır.”
Hem düzenli Sırp ordusu hem de komitacılar, Makedonya’nın kuzeyindeki ve Arnavutluktaki Müslüman köyleriyle küçük kasabaları yağmalayıp harabeye çevirdiler. Manastır Vilayeti’nin “Krçevo-Kruşovo” bölgesindeki 36 Müslüman köyünden 19’u yağmalanıp kısmen veya tamamen yıkıldı. Greig’in Manastır’dan Crackanthorpe’a 29 Ekim, 1913’de bildirdiğine göre: “Resmî makamlarca örgütlenen Bulgar komitacı çetelerin, kadın erkek ve çocuklara uyguladığı insafsız katliamdan” sağ kurtulan zengin Müslümanlardan yüksek meblağlarda haraç alınmıştı. Ayrıca 19 Kasım, 1913’de “Bölgenin Müslüman köylerinde, Sırp komitacılar tarafından malların toptan tahrip edilmesi ve yağmacılık ile kadın, erkek ve çocukların katledilmesine hükümet görevlilerinin müsamaha gösterdiğini” de bildirip; daha az varlıklı olan köylülerin ise hububatları, tohumları, hayvanlarıyla birlikte başka neleri varsa ellerinden alındı. Bölgede 600 ev yıkılıp, 503 erkek, 27 kadın ve 25 çocuk öldürüldü. Sağ kalabilenler, ya mülteci olup Kreçevo kasabasına sığınmış ya da hala eski köylerinde “harabelerin arasında açlıktan kıvranmaktaydılar” diye devam etti.
Sırplar tarafından istila edilen topraklarda kalan Müslümanları aşırı vergilendirmek de Müslümanlara karşı silah olarak kullanılıyordu. Çeşitli türden bahanelerle mallarına el konduğu yetmiyormuş gibi, Müslüman köylüler Osmanlı zamanından kalma vergilerin yanı sıra, yeni vergilerle de borçlandırılıyorlardı. Greig Manastır’dan Crackanthorpe’a 9 Eylül 1913’de şunları da rapor etmişti: “Şu sırada, Türklerin vergi borçları, birçok durumda 10 yıl öncesine kadar kovuşturularak, tahsil edilmeye çalışılmakta. . . Manastır Bölgesindeki Sırp yöneticiler topraklarından sökülüp atılmış olan mültecilerden, hiçbir tahıl elde edemedikleri eski tarlalarının hala sahibiymişler gibi, vergi almaya kalkıştılar.” Vergi, eğer hiçbir şey üretilemeyen tarlalar için alınıyor olmasa, belki adaletsiz sayılmazdı. Birçok köylü için, bu tür vergilerden kaçmanın tek yolu dışarıya göçmekti.